Gecekondu mahallesinde yaşayan Filiz ve ailesinin evi bir oturma odası, bir
yatak odası, bir mutfak ve küçük avludan ibaretti. Avlularının sokağa bakan
kısmı briketlerden örülmüş 1 metre yüksekliğinde, yıkılmak üzere olan bir duvar
ve sokağa açılan mavi demir kapısı vardı. Yıkık, dökük olan evde Filiz,
kardeşleri ve annesiyle beraber yaşıyorlardı.
Filiz
henüz 10 yaşında, ilkokul 4.sınıfa gidiyordu. Filiz'in babası iki yıl önce
trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Babasından sonra geçimlerini sağlayacak
bir gelirleri yoktu, babasından da bir birikim kalmamıştı. Daha önce hiç
iş hayatı olmamış annesinin ise bakmakla zorunlu olduğu üç çocuğu vardı. Uzun
bir süre iş aradıktan sonra, tarım işçisi olarak çalışmaya başlamıştı.
Kardeşinin biri 2.sınıfa diğeri bu yıl okula başlamış 1.sınıfa gidiyordu.
Filiz'in
yaşadığı yerde, Şubat ayı bol yağmurlu geçerdi. Yine bir Şubat akşamı idi.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Siyaha bürünmüş bulutlar, gök
gürültüsünün sesi ve
yanıp sönen şimşekler korku filmi sahnesini aratmayacak
kadar ürkütücüydü.
Yıkık,
dökük evlerinin damında oluşan açıklıktan şıp, şıp, şıp ses çıkartarak su
damlıyordu. Durmaksızın yağan yağmura karşı koyamayan damdaki çatlaklıktan
damlayan su miktarı artmıştı. Odalarının içinin su olmaması için, damlayan
suyun altına büyükçe, çamaşır yıkadıkları plastik leğeni koymuşlar ve leğen
doldukça, suyu dışarı boşaltıyorlardı.
Her
akşam olduğu gibi, o akşamda tüm aile akşam yemeğindeydi. Sofrada mercimek
çorbası ve yazdan yapılmış biber turşusu vardı. Çorbalar içildi, Filiz ve
kardeşleri annelerine yardım ederek sofrayı topladılar. Evlerinin oda
sayısının sınırlı olmasından, yemekler oturma odasında, yer sofrasında yenirdi.
Bu nedenle sofranın kaldırıldığı yerde tekrar ders çalışmaya devam edilecekti.
Filiz sofranın yerini hemen süpürdü ve kardeşleri ile beraber hepsi odanın
ortasına oturup, ders çalışmaya başladı. Bir süre sonra, ödevlerini bitiren
kardeşleri uyumaya çekildi, ardından annesi uyumaya çekildi. Filiz'in ise son
bir ödevi kalmıştı o nedenle uyumayarak ödevini bitirmeye kararlıydı.
Filiz,
bitirmesi gereken son ödevi; öğretmeninin tüm sınıftan yazmasını istediği,
unutamadıkları tatil anısını yazmaları idi. Minicik parmakları ile yarın derste
arkadaşlarına anlatmak üzere, bir tatil anısını yazmaya çalışıyordu.
Yazamıyordu, düşünüyordu, bir kurgu yaratması gerekiyordu, biliyordu ki;
sınıfında ki tüm arkadaşları ailesi ile beraber tatile gittiklerini, güzel
güzel eğlendiklerini anlatacaklardı. Ama Filiz'in böyle bir anısı neredeyse hiç
olmamıştı.
Filiz
her tatil günlerinde ya annesinin yanında işe giderdi, ya da annesi işteyken
evde kardeşleri ile ilgilenirdi. Annesi ile çalışmaya gittiğinde, bağda,
bahçede, tarlada çalışanlara su taşırdı, üç beş kuruş harçlığını çıkarırdı.
Sorumluluklarını bilen büyük olduğu kadar da, yaşaması gereken çocukluğu vardı.
Tarlada geri kalan zamanlarda oturup toprağa suyu katıp çamur yapıp, çamurdan
oyuncaklar yapardı. Yaptığı oyuncakları akşama kadar güneşte kurutur, çoğu da
fazla su koymasındandır çatlardı sağlam kalanları, akşam eve dönerken,
kardeşlerine götürürdü. Filiz'in de kardeşlerinin de hazır satın alınmış
oyuncakları hiç yoktu. Filiz, evde kaldığı günlerde de, odun sobasını yakar,
yemeği yapar, kardeşlerinin ödevlerine yardım ederdi. Bu nedenle okul dışında
hiç yaşıt arkadaşı olmamıştı Filiz'in. Hiç oyuncakları olmamıştı. Sınıfında ki
arkadaşlarının bahsettiği çizgi filmleri, söyledikleri yabancı şarkıları
bilmiyordu çünkü bunları yapacak ne vakti oluyordu ne de evlerinde böyle bir
teknolojik alet mevcuttu.
Filiz,
tüm bunları düşünürken; sadece okul kütüphanesinde ki bir ansiklopedi de
gördüğü Antalya şehrine ailesiyle gittiğini kurgulamıştı. Yazmaya başladı,
Temmuz ayının ikinci haftası ailesiyle Antalya'ya gittiklerini, bir ay boyunca
gönüllerince eğlendiği, sürekli denize yüzmeye girdiği, gezdiği Aspendos'u,
Olimpos'u, Düden Şelalesini, Kurşunlu Şelalesini ve daha bir çok Antalya'ya
özgü yerleri ansiklopediden okuduğu kadarını yazmıştı. Yazısını bitirmek
üzereydi ki, damlayan yağmur suyu leğenden taşmak üzereydi. Filiz, leğenin
taşmasını engellemek için yazısına ara verip, tam oturduğu yerden kalkacakken
elektrikler kesildi. Sürekli yağmurda elektrikler kesildiği için, ev de yedek
aydınlatma aracı mum vardı. Evde hol yoktu. Dış kapı direk oturma odasının
güney duvarında açılıyor ve oturma odasının doğu duvarı yatak odasına, batı
duvarı mutfak kapısına açılıyor. Mutfak kapısının hemen yanında, odun talaşı
yaktıkları sobaları, iki tane kanepeleri vardı.
Mutfaktan
mumu bulup yakan Filiz, Eline maşrabayı alıp leğende ki suyu boşaltmaya
başladı. Minik elleri, soğuk sudan kıpkırmızı olmuştu. Saat artık ilerliyor,
Filizin uykusu artıyordu, uyumadan önce yarım kalan yazısını tamamlamalıydı.
Elektrikler hala gelmediği için, mum ışığında devam etmeliydi. Eline kalemi
aldı, kağıdın üzerine dokundu, ellerinin ıslak olduğunu ve kağıdını
zedelediğini farketti. Kağıdının durumunu karanlıkta tam seçemiyorken, mumu
kağıda doğru yaklaştırdı ve kırmızımsı mumun damlacıkları kağıdına damladı.
Mumun damlacıklarını sileyim derken, sayfa daha çok hasara uğradı.
Zarar
gören kağıdında ki yazısını temiz kağıda geçiremezdi. Çünkü evlerinde başka
yedek parşömen kağıdı yoktu. Bunu bile annesinin kendisine verdiği harçlıktan
ancak bir tane alabilmişti. Zaten kıt kanaat geçinen ailesinden, para istemeye
çekiniyordu. Minicik görünen koca yürekli Filiz, çok duyarlı çocuktu.
Kendisinden çok ailesini düşünüyordu.
Tek
çaresinin, yıpranmış ta olsa kağıda kurguladıklarını yazıp, sınıf ta ki
arkadaşlarına okumaktı. Geç saatte olsa bitirmişti yazısını. Güzelce parşömen
kağıdını ikiye katladı, kitabının arasına yerleştirdi ve kitabını okul
çantasına koydu.
Annesi
hergün sabah beşte uyanıp işe giderdi. Alarmlı saatlerinin alarmını kurarlardı,
Filiz uyansın ve okuluna geç kalmasın diye. Saat yedi gibi uyandı Filiz,
kardeşlerini uyandırırken kahvaltıyı hazırladı. Kardeşleri ile kahvaltılarını
yaptılar, saat sekiz gibi evden çıktılar. Yaklaşık 25 dakika yürüyerek
okullarına vardılar.
İlk
ders saatinde; Filiz’in öğretmeni “Hazırladığınız
ödev kağıtlarını masama bırakın” dedi. Filiz ve arkadaşları ödev kağıtlarını
öğretmenin masasına bıraktılar. O gün de her gün ki gibi sıradan geçti.
Ertesi
gün, sınıfa öğretmen soğuk bir tavırla girdi. Ödev kağıtlarının sonucunu sınıfa
aktarırken sıra Filiz’e geldi…..
0 Yorumlar