HER BİTİŞ, YENİ BAŞLANGIÇTIR - ESRA'NIN SAYFASI

HER BİTİŞ, YENİ BAŞLANGIÇTIR

 16 Eylül 1996 Pazartesi günü sabahın 05:00 i idi, Fatma Hanım yine her zamanki gibi erken uyanmış, yatağında sağ tarafına dönmüş otuz dört yıldır her sabaha beraber uyandığı eşini görememişti. Odanın içine göz gezdirmiş az ilerde eşi Ali Bey’in namaz kıldığını görmüştü. Fatma Hanım da uyandı, abdestini alıp namazını kıldı. Gün içerisinde yapılacak çok işi vardı. 

Fatma Hanım ile Ali Bey’in dört oğlu, üç kız torunları vardı. Oğullarından henüz biri evlenmiş, diğer oğullarından birinin ise çok yakında düğünü olacaktı. 

Fatma Hanım’ın işi çoktu, kış hazırlıkları bir yandan, oğlunun düğün hazırlıkları bir yandan her gününü planlı şekilde ilerletiyordu.

Fatma Hanım namazını kıldıktan sonra, alt katta oturan oğlunun evine varıp gelini Gül Hanıma seslendi, “Hadi başlayalım ekmeğe”. Kış için ekmek yapacaklardı. Aynı zamanda torunlarından ikisi okula gidecekti. İkinci olan torunu da birinci sınıfa başlayacak, yeni aldıkları tertemiz önlüğü giyecekti. Fatma Hanım torunlarından daha heyecanlıydı.

Fatma Hanım, gelini Gül Hanımla beraber ekmek için hamur yoğurdular. Hamuru dinlenmeye bıraktılar. Yine beraber kahvaltı sofrasını hazırladılar, torunlarını ve en küçük oğlu İshak’ı uyandırdı. Torunları ve oğlu kahvaltılarını yaptı. Torunları önlüklerini giydi, mutluluktan gözleri doldu Fatma Hanım’ın, normal yaşamında da hep sulu gözlü olduğu bilinirdi. Torunları amcaları İshak’la okula gitmişti.

Fatma Hanım gelini ile beraber bahçelerindeki ağaçlarının yapraklarını temizleyip, ekmek pişirme alanlarını hazırladılar. Saat 07:00 gibi olmuştu, bu defa diğer oğullarının uyanma vaktiydi, işe gideceklerdi. Fatma Hanım yıllar boyunca böyle yaşamıştı, herkesten önce uyanır kahvaltı sofrasını hazırlar aile üyelerinin uyanma saatlerine göre hepsini uyandırır, işe veya okula yolcu ederdi. Kendine kutsal görev bilmişti. Bildiğimiz Anadolu kadınıydı. Oğullarını uyandırdı. Bir diğer oğlu şehir dışında çalışıyordu. Bu arada eşi Ali Bey’ in de kahvaltı saati yaklaşıyordu. Her sabah namazını kıldıktan sonra tekrar uykuya dalardı bu sebeple onu da uyandırmaya gitti. Odaya girdiğinde Ali Bey oturuyordu, seslendi “Ali Bey kahvaltı hazır, hadi gel” Ali Beyden ses çıkmıyordu. Fatma Hanım ardından bir kaç kez daha seslendi ancak Ali Bey’ den ısrarla ses gelmiyordu. Fatma Hanım odanın içerisine girdi, Ali Bey’e doğru yaklaştı. Ali Bey’in gözleri kapalı, hareketsiz, iki eli üst üste göbeğinin üstünde duruyordu. Fatma Hanım yüzüne dokundu, sağa sola başını salladı. Ali Bey’den hiç tepki yoktu ve elinin biri yan tarafa düştü, nefes almıyordu, ama yüzü sıcaktı. “Hayır, hayır” çığlıkları ile feryadı bastı Fatma Hanım, ama her şey için geç kalmıştı. Ali Bey ani kalp krizi ile dünyaya veda etmişti. 

Fatma Hanım tarifsiz acı ve şaşkınlık içerisinde, dünyasının bittiğini, koskocaman ailesinin çınarının yıkıldığını, o andan sonraki hayatının eskisi gibi olamayacağını zihninden hızlıca geçirdi. Anlık duraksamadan sonra kendine geldi, bu acıyla yaşamayı öğrenecekti ama nasıl öğreneceğini bilmiyordu. Gece tek uyuyup sabah tek uyanmayı bilmiyordu. Tek başına gezmeyi bilmiyordu. Tek başına alışveriş yapmayı bilmiyordu. Sadece, tek başına hayatı boyunca topal kalacağını biliyordu. 

Fatma Hanım'ın "hayır" çığlıklarından dakikalar sonra, çocukları, torunları, sevdikleri etrafına toplanıvermişti. Evine öyle kor bir ateş düşmüştü ki, içindeki yangınla nasıl yaşamayı öğrenecekti. Elbet öğrenecekti, lakin çok zaman alacaktı. Mahalle camisinde hayat arkadaşının selası okunuyordu Hayatında hep varolacağını düşündüğü insanın cenazesi yıkandı ve soğuk toprağın içine gömüldü. Kur'an-ı Kerim ayetleri okundu, helvası kavruldu, dualar edildi böylece koca bir hafta geçti. Tüm sevdikleri normal hayatına döndü. Fatma Hanım'ın yası hala devam ediyordu.


Ama o her zaman hayata inat durmayı başarmış, yıkılmamayı hedef olarak belirlemişti. Etraftakileri kıskandıracak bu azmi sayesinde hayatında ikinci dönem başlatarak, kendine göre özgürce yaşamını sürdürdü. Şehir seyahatleri yaptı. Diğer oğulları evlendi, bir sürü torunu oldu. Yaşama sevincini çocuklarına ve torunlarına bağladı. Öyle ki, torunlarından herhangi birinin okul sınavlarındaki başarısından bile mutlu oluyordu. Onların mutluluğu için her gün sabah Allah'a dua ediyordu. 

Şimdi ise seksen üç yaşında, oğlu ve gelini ile yaşamını mazbut şekilde devam ettirmekte. Allah, sağlıklı ve mutlu yaşam versin.



Yorum Gönder

3 Yorumlar

  1. Yazınızı beğeniyle okuduğumu bilmenizi isterim siz değerli yazarlarımız sayesinde okurlarımız mutlu olmuştur inancindayim

    YanıtlaSil
  2. Beğeni ve gözler dolu şekilde okudum yazını. Ellerine sağlık,35 yıl geiye dönüş yaptım ve o anlar film şeridi gibi gözümün önünde canlanıp geçi verdi. Evet her sonun muhakkak bir başkangıcı oluyor. Hayat o kadar zor ki, kendini ne kadar güçlü hissedersen hisset bir yardımcıya ihtiyaç duyuyor insan. Seni tamamlayıcı birini istiyor yanında, kararlarına destek olacak, problemleri birlikte çözecek... Belki de en önemlisi soluduğu havaya ortak olacak birisi... Hasret ve özlemle andığım dedenin de ruhu şad olsun Allah rahmet eylesin!

    YanıtlaSil
  3. Yüreğim buruk gözler dolu bir şekilde okudum yazını, Ellerine sağlık. İnsan her ne kadar kendini güçlü hissetse de yanında kendini tamamlayacak birini arar. Hayat o kadar enteresan şeyler sunuyor ki karşımıza... Bazen sıkıldığımız, bazen kızdığımız değerlerin kaybolduğunda nasıl bir boşluğa düştüğümüzü yüzümüze vuruveriyor. O çok güçlü sandığımız kendimiz bir dağın altında kalmış gibi hissettiriyor. Bütün problemlerin üstesinden geleceğini düşünüyorsun ama bu o kadar da kolay değil! Sevgi saygı bazen yetmiyor insana, insanları mutlu etmek zor. Bazen sevecen bazen de despot olmak gerekiyor, fedakar olmak gerekiyor, adaletli olmak gerekiyor. Bunların hepsini yapmak bazen zor oluyor. İnsan yanıbaşında birlikte aynı havayı soluyacak birini hep arıyor... Hasretle ve özlemle andığım dedenin de ruhu şad mekanı cennet olsun!

    YanıtlaSil